Katalog Kaydı: Tıklayınız
Babalarının ölümünün ardından Laura ve Clare önce bir süre sorumsuz anneleriyle birlikte yaşar, sonra da Laura’nın çaresizlikten evlenmek durumunda kaldığı Felix’in “himayesine” girerler. Kocanın başlangıçta nispeten zararsız görünen “tuhaflıkları” zamanla onun kötücül, hastalıklı ve akıldışı iç dünyasını açığa vurmaya başladığındaysa artık çok geçtir. İki genç kadın kendilerini, erkeğin dengesiz ruh halinin pamuk ipliğine bağlı tedirgin ve tehlikeli bir hayatın ortasında bulur. Gözetleme Kulesi’nde Elizabeth Harrower her şeyden önce, insanların başkalarına hiç de çıkışsız görünmeyen durumların içinde nasıl kısılıp kalabileceklerini son derece ikna edici bir şekilde resmediyor. Ruhsal bozuklukların bulaşıcı olmasa bile yakın çevredeki kişileri nasıl sindirip çaresizleştirebileceğini betimliyor. Aklın hükmünü yitirdiği bir mikrodünyada, hem mantığa hem de duygulara ve vicdana sahip çıkmanın zorluklarını gözler önüne seriyor ve tüm bunlara rağmen yine de bir çıkış olduğu ve ona ulaşmanın tek yolunun eylemsizliği kırmaktan geçtiği mesajını veriyor. Harrower’ın gösterişten kaçınan incelikli üslubu, karakter tasvirlerinin başarısı ve psikolojik çözümlemelerin derinliği, bu romanı modern Avustralya edebiyatının vazgeçilmezleri arasına yerleştiriyor.